Mecmûa-i Fevâid

SINIRSIZ ÖZGÜRLÜKLER İÇİNDE KAÇ-GÖÇ

on January 28, 2015

GV'S "World War Z" Film Set In Scotland (USA & OZ/NZ ONLY)

Büyük bir yarış bu. Yarışmacılar kadın ve erkekler. Sınırsız özgürlüğe koşmaktalar. Sınırsız özgürlüğün peşindeler. Ab-ı hayat gibi. Ölümsüzlük gibi. Herkesin özgürlük anlayışı farklı. Kimi üzerindeki kıyafetleri çıkarıp atmakta özgürlük adına, kimi de giyinmekte onları özgürlük adına! Dünyanın bile sınırları çizilmişken, özgürlüğün sınırları çizilememekte. Sınırsız özgürlük, ilerici olma adına, modernlik adına!

Sınırsız özgürlük var dünyada sınırsız! Nereye baksanız özgür insanlar. Başınızı çevirin hele bir bakın o yuvarlak küreye! Playboy dergileri, ondan aşağı kalmayan diziler, bir onlarla yarışan sinemalar, gazeteler, reklamlar, internet siteleri… Bu sınırsız özgürlüğü tatmak isteyen kadınlar, erkekler. Bu özgürlüğe koşanlar! Nihayet bir gazetede karşı karşıya geldiler. Ortada kırmızı bir çizgi. Özgürlük çizgisi! Bir tarafta “Çıplak gel, giydiğini götür” kampanyasına katılıp, iç çamaşırıyla görüntülenenler, diğer tarafta İsrail’in Tel Aviv kentindeki bir otobüs hattında kadınlar ile erkeklerin birbirinden ayrı oturmaları uygulamasını isteyen kadınlar, erkekler. Bu uygulamaya karşı çıkan bazı kadın örgütleri özgürlük çizgisinin yanında, “Çıplak gel, giydiğini götür” kampanyasını destekleyenlerin hemen yanında yerlerini aldılar. Özgürlük çizgisinin diğer tarafında da Japonya’da metrolarda erkeklerin tacizine uğrayıp, bu tacizden korunmak ve özgürce, orası burası ellenmeden seyahat etmek isteyen Japon kadınlar yer aldı. Onların yanına onlarla aynı gerekçelerle rahatsız olmuş Milano’lu kadınlar geldi. Onlar da özgürlük adına buradaydılar. Salvini, Corriere Della isimli bir siyasetçi desteklemekte bu kadınları. Ve Sera Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Milanolu kadınlar metroda yabancılar tarafından rahatsız ediliyor, korkutuluyor. Bu böyle devam edemez. Milanolu kadınlara metro trenlerinde önden iki vagonun ayrılması ve bu vagonlara yabancıların alınmaması talebimizi ulaştırma şirketine ilettik.” diyor. Onun bu haberini eleştiren bir başka kişi de: “Bunların amacı kaç- göç, haremlik selamlık, bunlar teokratik uygulamalar, kaçıncı yüzyıldayız? ” diye fikir beyan edip, çizginin karşısında yer aldı özgürlük adına. Özgürlük adına koşu devam etmekteydi. Dünyanın iki ucundan yola çıkarak koşup gelen özgürlük isteyenler bir bir bu çizginin iki yanında buluşuyorlardı. Şimdi bir grup daha katıldı bunlara: Ukrayna’nın Donetsk Demir Yolları, kuşetli yolcu vagonlarında haremlik ve selamlık uygulaması başlatmıştı. Bu uygulamaya katılanlardı gelenler. İşin garibi bütün bu saydıklarımın hiç biri Müslüman değildi. Eğer Müslüman olsalar deyivereceklerdi İRTİCA; GERİ KAFALILAR, ÖRÜMCEK KAFALILAR. Ama hiç biri Müslüman değildi. Henüz Müslümanlar bu çizgiye ulaşamamışlardı. Ama onlar da koşmaktaydılar özgürlük adına! Özgürlük çizgisinin diğer yanında da kalabalık gitgide artmaktaydı. Burada özgürlük isteyenlerin içinde de Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler, hatta ateistler vardı. Hani Müslümanlar olmasa deyivereceğiz gâvur, ya da başka hakaretler. Ama orada da her dinden insan var. Bir tarafta sınırsız özgürlük, sınırsız cinsellik, sınırsız açılıp saçılma. Diğerlerine bize karışmayın, gözünüzü kapatın hatta bizim göz zevkimizi bozacak şekilde de kapalı giyinmeyin diye bağırmaktalar, özgürlükleri adına! Zaten onların bu hallerini görünce gözlerini çevirmekten başka bir şey yapamayan dindarlar da “tamam dilediğinizi giyin ama benim ibadetime de karışmayın!” diyecek oldular, yaygara koptu. “Yobazlar, gericiler!” Üstlerine üstlerine gittiler. Onlar kaçındıkça onları rahatsız ettiler, İkna odalarında, sınırsız özgürlüğe davet ettiler onları özgürlük adına, modernlik adına!

O da ne, eğitim camiası da ikiye ayrılmış koşmakta özgürlük çizgisine doğru. İngiltere’de liseyi tamamlama sınavı olan A level ve GCSE sonuçlarına göre ilk üçe giren okulların hepsi kaç- göç yapan okullar yani karma eğitim yerine kız okulları, erkek okulları diye ayrı ayrı eğitim yapan okullar.  St. Paul’s Girls School’un birinci, Perse School for Girls’ün ikinci olması, özel kız okullarının fark attığının da kanıtı. Genel olarak kızların başarısı göze çarpıyor: İlk 50’ye giren liseden, 27’si kız, 14’ü erkek okulu. Sadece yedi tanesi karma eğitim yapıyor! Şimdi bunlardan karma eğitim görenler çizginin diğer yanına geçti. Ayrı ayrı eğitim diyen öğrenciler de beri tarafta yerlerini aldılar. Üstelik başarılarını da kanıtlayarak. Dünyanın dört bir yanından insanlar koşmaktaydılar özgürlük adına, özgürlük sınırını zorlayarak, özgürlük çizgisini çiğneyerek!  Türkiye’de kızlar, kadınlar başını örttü, tokalaşmadı erkeklerle, özgürlük adına. İsrail’de Ortodoks Yahudiler otobüslerde kadın- erkek ayrı ayrı oturmak istediler, özgürlük adına. İzin çıktı. Kıyamet koptu. Böyle bir uygulama üzerine kadın hakları örgütleri ayağa kalkıp ve Anayasa Mahkemesi’ne şikâyette bulundu. Engellemek, böyle bir uygulamayı kaldırtmak için. Özgürlük için. Kime göre özgürlük? Kadınlar için, erkekler için. İyi de bunu isteyenler de kadınlar ve erkekler. Onlar da özgürlük istemekteler. Bu da bir başka boyutu özgürlüğün. Bir kısım hanımlar ve beyler özgürlük için diğer kesimin özgürlüğüne müdahil olabiliyorlar özgürlük adına! Öyleyse nedir özgürlük? Amerika’daki içi taş, betonlaşmış bir heykel mi? Beyinlere oturtulmuş kocaman bir kaya mı, dünyayı babalarının çiftliği gibi görüp, çılgınca, dilediği gibi gezebileceklerini sananların -özgürlüklerinin sınırları hatırlatıldığında ağızlarından etraflarına savurdukları taşlar mı?

Haremlik- Selamlık ya da Kaç-göç. Kısaca özgürlük…  Kimilerine göre de Yasaklama, kısıtlanma, esaret, kadın özgürlüğünü, kadın haklarını ihlal, zincire vurulma gibi düşünülen, bağnazca (!), yobazca(!) bir uygulama. Kime göre?

Hz. Âdem ile Hz. Havva’yla başladı özgürlük anlayışı. Ancak sınırsız değildi bu, belli çerçevesi, belli sınırları olan bir özgürlüktü. Sınırları Allah tarafından çizilen, çerçevesi Allah tarafından belirlenmiş bir özgürlük. Allah buyurdu ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.” (A’raf, VII/ 19) Şeytan onları kandırdı ebedilik vaadiyle özgürlük adına… O günden bu güne devam ede geldi insanlar nefisleriyle ve şeytanla mücadeleye, Allah adına,  özgürlük adına! Lût kavmi, Nuh kavmi, Âd kavmi helak oldu, sınırsız özgürlük adına! Onlar gibi helak olmamak için dindarlar sınırladılar özgürlüklerini, çerçevesini çizdiler ve o çerçeveden dünyaya baktılar. Özgürdüler, özgür olanlara da saygılı!

pembe-otobusler_o

Bu gün Ortodoks Yahudiler özgürce seyahat etmek istiyorlar, kadın erkek ayrı, birbirine bakmadan, birbirlerini rahatsız etmeden. Neden? Dinleri gereği. Zannetmeyin sırf Müslümanların bazı kesimlerinde var bu kaç-göç diye adlandırılan haremlik- selamlık uygulamaları. Yahudilerde de var, ama farklı bir bakış açısıyla ve bize göre daha ağır hükümler içererek. Yahudilik’te ibadetlerde iffet aranır. İffet de ibadettir. Bu yüzden onların ibadet yerleri olan sinagoglarında kadın- erkek ayrı yerlerde oturur.

Mechitza

Sinagogda kadınları erkeklerden ayıran yapıya “mehitza: ayırıcı” denir. Bu ayrıma neden gidildiğini, “Talmud nedir?” isimli kitabın, 206. Sayfasında şöyle açıklanır: “Talmud’un ayırma konusundaki kaynağı, ‘Su Çekme Töreni’ zamanında Şelomo’nun Mabedi ile bağlantılıdır. Bayramlar sırasında ulusun önemli bir bölümü Mabet Tepesi’nde toplandığında, bilgeler, cinsiyetler arasında fazla karışma ve ciddiyetsizlik olduğunu fark eder. Bir takım çözümler denedikten sonra, Kadınların erkeklerin yukarısında, çok geniş bir balkonda oturmasına karar verirler.” Dua ve ibadet için uygun ruh hali ve koşullarını oluşturmak amacıyla oluşturulan ‘Mehitza: Ayırıcı yani bizim ifademizle; Haremlik- Selamlık. Bizim camilerimizde de kadınlara aynı niyetle yani dua ve ibadet esnasında uygun bir ruh hali için arka tarafta veya kendilerine ayrılan kısımda ibadet yapmaları sağlanmıştır. Bunu çağdışı bularak, ilericilik ve eşitlik isteyen bir takım kadınlarımız bu uygulamaya karşı çıkmaktadırlar.  Hatta cenaze törenlerinde erkeklerle aynı safta yer alıp, el bağlamaktadırlar özgürlük adına! Dindeki hassasiyetleri böylece hiçe saymaktadırlar kendi özgürlükleri adına!  O anda acaba cenazeye ve ölüye gerekli olan ibadetleri mi yapmaktalar, yoksa ölüye zarar vermek, hatta cenaze namazındaki sevabı da eksiltmek pahasına eşitlik-laiklik gösterisi mi yapmaktalar özgürlük adına! Merak ederim.

bir-yahudi-düğünü-ve-haremlik-selamlık-durumu

Bu kadınların erkeklerden ayrı oturmasını çağdışı bulanlar yalnız bizim bazı Müslüman hanımlarımız değil! Musevilerde de aynı sıkıntı var. Sinagoglarındaki erkek –kadın ayrıcı bölümü çağdışı bularak dinlerinde reforma gitmekteler. özgürlük, çağdaşlık adına! Mesela, Talmud’da belirtilen ve bir erkeğin her gün söylemesi gereken berahalar (dua) arasında bulunan: “Kutsalsın sen Tanrım. Çünkü bir kadın olarak beni yaratmadın” berahasını yani duasını Reformist Yahudiler Dua Kitabından çıkarmışlardır. Zaten tahrif edilmiş olan kitaplarını biraz daha tahrif etmekteler veya tahrif edildiğini kabul edip, çağdışı değil, insanlıkla bağdaşmayan bir duayı kaldırmaktalar ki dinlerini daha sevimli gösterebilsinler diğer insanlara! Ama bizim buna ihtiyacımız yok. Bizim dinimiz zaten kadın-erkek eşitliği üstüne kurulmuştur. Yahudilik veya Hristiyanlığın tesirinde olanların hâşâ Peygamberimiz (s.a.v.)’e atfederek söyledikleri hadisler dışında dinimizde asla kadını aşağılayan veya küçülten hükümler yoktur. Bu kadınlar aleyhine olan birkaç hadisi de dillerine pelesenk eden bazı din düşmanları ve onlara çanak tutan bazı kadınlar da dine ve dindarlara fırsat buldukça saldırmaktadırlar, özgürlük adına!  Musevi kadınlar haklılar belki özgürlük arayışında. Çünkü onların Kitapları olan Eski Ahid’den sonra Tevrat’taki öğretilerin bulunduğu, Yahudi Rabbilerinin tarih boyunca Tevrat metinleri üzerinde yaptıkları şifahi yorumları içeren, Yahudilere moral verip, onların ayakta durmalarını sağlayan Talmud isimli dini kitaplarında kadınlar tahrik aracı olarak görülmektedir. Bu yüzden kapatılmaları, baştan ayağa örtülmeleri gerekir. Tepeden tırnağa örtünen bu kadınlar erkekler için bir tehlike olmaktan çıkmaktadır. Kadının vücut hatlarının hatta bacaklarının hatta ve hatta parmak uçlarının bile tahrik unsuru olmasından dolayıdır tepeden tırnağa örtünmeleri kadınların. Talmud’da erkekler kadınların serçe parmaklarına dahi bakamazlar. Kadınların serçe parmaklarına bakmak, onların gizli yerlerine bakmakla eş değerdedir. Bu sebeple uyarılır erkekler: “Kadınlar çamaşır yıkarken açılan kollarına bakmayın” diye. Uyarılır kadınlar: “Çamaşır yıkarken ellerinizi erkeklere göstermeyin” diye. Üstelik alışveriş esnasında kadınların parmak uçlarından etkilenmemeleri ve elleriyle teması önlemek için erkekler bu konuya dikkat etmeleri hususunda uyarılır. Kadınların elinden para almaları yasaktır esnafın. Bu yüzden dindar Yahudi erkekleri kadınlarla her türlü fiziki temastan kaçınırlar. Hatta tokalaşmak zorunda kalırlarsa onlara temas etmeden tokalaşabilmek için kaftanlarının ucunu ellerine sıkıca dolayarak tokalaşırlar. Kolları açık veya kısa kollu elbise giyen kadınlarla aynı ortamda çalışmaz Yahudi erkekleri. Başı ve kolları açık hanımlar ibadet maksadıyla sinagoglara giremez, erkeklerle aynı yerde beraber ibadet yapamazlar. Erkekler için tahrik ve tehlike unsuru olarak kabul edilen kadınlar, bu yüzden vücutlarını saklamak zorundadırlar. Erkeklerin özgürlüğü için!

Mehitza1

İslâmiyet’te ise, örtünme ve namahreme dikkat etmek kadının özgürlüğü içindir, her ne kadar erkekler tarafından tahrik unsuru olarak görülseler de, örtü ve mahremiyete dikkat edilerek toplum içinde serbestçe dolaşabilmiştir kadın. Özgürce!  Allah da müsaade etmiştir Müslüman kadına örtüsüne ve mahremiyete dikkat ettiği sürece ticaret yapabilir, eğitim alabilir, ihtiyaçlarını karşılamak için evinden dışarı çıkabilir. Ruhsat vermiştir yüce Rabbim kadınlara.  Oysa Hristiyanlıkta kadının durumu daha vahimdir. Hristiyanlıkta Havva’nın şeytana kanıp, Âdem’i kandırmasıyla “Aslî Günah” oluştu. Böylelikle Havva şeytana aldandığı için ondan sonra gelen bütün kadınlar şeytandır. Bu yüzden Pavlus, “Kadın kocasına Rabbine tabi olduğu gibi tabi olacaktır. Ey kadınlar kendi kocalarınıza Rabbe tabi olur gibi tabi olun. Çünkü bedenin kurtarıcısı Mesih kilisenin başı olduğu gibi, erkekte kadının başıdır. Kilise Mesih’e tabi olduğu gibi kadınlarda böylece her şeyde kocalarına tabi olsunlar.”(Efeslilere mektup, 5/22–24) demektedir. Hem Tevrat hem de İnciller günahın tek sorumlusu olarak Havva’yı görürler.

İslâmiyet’te ise günahı erkek ve kadın yani Hz. Âdem ve Hz. Havva birlikte işlediler. Bu günahta her ikisi de eşit olarak suçludur. Bu yüzdendir Müslüman kadının diğer dinlerdeki kadınlar gibi suçlanmaması, özgür ve rahat olması, hem sosyal hayatta, hem de ibadetlerinde. Kadından öğretmen olmuştur ve ders vermiştir erkeklere. Misal mi? Daha miladi binli yıllara gelmeden,  Müslümanların dört büyük İmamından İmam Malik’in, İmam Hanbel’in, Zehebi’nin ve daha birçok âlimin bayan hocaları vardır. Yani tesettüre ve mahremiyete riayet,  ilimde ve sosyal hayatta aktif olmasını sağlamıştır Müslüman kadının.  İslâmiyet’te doğan her çocuk da günahsızdır. Oysa Hristiyanlıkta her çocuk bu Havva’ya dayanan asli günah kapsamında günahkâr doğmaktadır. Kiliselerindeki nikâhlarında bile denilmiyor mu “Bir günah ile düşmüşüm annemin karnına!”. Bu yüzden de kadınlar suçlu, günahkâr ve şeytan! Erkekleri baştan çıkarmaktalar.  O halde özgür olmamalıdırlar. Kilisede hiç konuşmamalıdırlar. Okuyup yazmamalıdırlar. Öğrenmek istedikleri bir şey varsa kocaları yani evdeki erkekleri onlara öğretir. Kadınlar başları açık toplum içine çıkmamalıdırlar. Çıkarlarsa bu toplum için hem maddi hem de manevi bir kayıp olur. Ortaçağ Avrupası’nda kadının durumunu şu atasözü çok iyi özetlemektedir: “Bir kadın evinden dışarıya üç kez çıkmalıdır.  Vaftiz edildiği zaman, evlendiği ve öldüğü zaman.” Bir başka atasözünde de: “Kadın, kedi ve baca evi hiç terk etmemelidir.” Böyle düşünceler yumağı içinde dört bir yandan sarılmış bir kadın tabiiki çıkış yollarını arar. Daha özgür olabilmek için bazıları manastırlara kapanırlar.  Orada evlenmeden kendilerini Tanrı’ya adayarak, hatta Hz. İsa’nın nişanlısı olarak kalacaklardır. Bir erkeğin boyunduruğu altına girmektense manastıra kapanmak yeğdir onlar için. Aynı durum papazlar için de geçerlidir. Onlara da evlenme yasağı vardır. Pavlus için nikâhlı da olsa evlilik ve cinsel ilişki suçtur. En güzel olan kendini Tanrıya adayıp evlenmemektir. Bu ve bunun gibi baskılar sonucu rahibeler de papazlar da zapt edilmez bir cinsel açlık içinde kıvranmaya başladılar. Bu da gayrimeşru ilişkileri gündeme getirdi. Artık balık baştan kokmaya başlamıştı. Papazlar kadınlarla düşüp kalkmakta, genelevler meşru hale gelip, kiliselere gelir kapısı olmaktaydı.  Canterbury’deki St. Augustine’nin papazının bir köyde gayrimeşru 17 çocuğu vardı. Papazların sefih yaşantısından korkan köylüler kendi kadınlarına onların sarkmaması için önlemler almaya başladı.  Köylerine gelen papazlara hemen güzel bir odalık yani cariye yolluyorlardı, kadınlarının özgürlüğü adına! Ya rahibeler? Onlar da manastırlarında boş durmuyorlardı. Eşcinsellik yaygınlaşmıştı aralarında. Rahiplerin, kız kardeşi kisvesi altında rahibelerle düşüp kalkmaları sonucu da pek çok rahibe hamileydi. Durumu anlayan baş rahibeyi de zehirlemişlerdi. Yeni doğmuş gayrimeşru bebeklerini boğan veya bu bebekleri tuvaletlere, ırmaklara atanlar çoğalmıştı ve hepsi de dindar rahibelerdi sözüm ona!  Daha da korkuncu, 16. yüzyılda bir manastıra halkın yaptığı baskın sonucu ortaya çıkan manzaraydı.

hamile rahibe

Manastırların hususi pencerelerine bırakılan gayri meşru çocukları alıp büyüten rahibeler halk tarafından büyük ve aziz kişiler olarak görülmekteydi. Ta ki manastıra yıldırım düşüp, yangın çıkana kadar. Halk kapıları kırıp manastıra girdiklerinde rahibeleri büyüttükleri erkek çocuklarla koyun koyuna gördüler. Rahibeler büyüttükleri bu çocuklarla gayri meşru ilişki içindeydiler. Bu çocuklar onların kapatmasıydı. Üstelik manastıra gelen kadın-erkek ziyaretçiler arasında da rahibeler aracılık yapmaktaydı. Kısacası manastırlar geneleve dönmüştü. 1596 yılında Nürnberg’de kapatılan bir manastırda bulunan rahibelerin bir kısmı genelevlere dağıtılarak asıl mesleklerini icra etmeleri sağlandı. Strassburg piskoposu ise daha 1309’larda kendine bir genelev kurmuştu. Çarpık ilişkiler, tahrif edilen bir din ve o dinin özgür rahip ve rahibeleri!  Balık baştan kokunca halk da kokmaktaydı, pis kokular gelmekteydi mahallelerden. Zapt edilemez olmuştu insanlar. Çılgınca ve özgürce yaşamaktaydılar. Bu özgürlük 1547’de İngiltere’de alınan bir kararla bozuldu. Kadınların çene çalmak için bir araya gelip konuşmaları yasaklandı ve erkekler de kadınları eve kapatmakla yükümlüydüler. Böylece kadınlar eve kapatılarak, yozlaşan ahlakı düzeltmenin çözümü bulundu. Özgürlük adınaydı kadınların eve kapatılmaları.  Ancak yeterli olmadı bu kararlar kadını kapatmaya. Şeytan kadınlar, cadı kadınlar bir zaman sonra avlanmaya başladı. Özgürlüğe koşan kadınlar bir bir avlanarak yakıldı, işkence gördü, boğuldu.  Bu ve bunlar gibi uygulamalar yüzünden isyan etti Avrupalı hemcinslerimiz. İsyan ettiler özgürlük adına! Kadın kiliseleri kurdular. Feminizm akımı başladı özgürlük adına! Hz. Havva’yla şeytanlaşan kadınlar, Hz. Meryem’le temizlendi, ilahlaştı. Günah işlemeden İsa’ya hamile kalan tek kadındı çünkü o Hristiyan dünyasında. Ancak bu arada  bizim Müslüman entelektüellerimiz de özgürlüğe koşmaktaydılar onlarla beraber. Kadınları  tutsak eden tahrif edilmiş bu dini düşünce ve taassuplar İslamiyet’te olmamasına rağmen. Sahi bazı Müslüman hanımlar nereye koşmaktalar özgürlük adına? Dinimizi bilmediğimizden haklarımızı arayamayan, haklarımızı bilmeyen ve bu hakları evlatlarımıza özellikle de erkek çocuklarımıza öğretmeyen biz kadınlar suçlu değil miyiz yoksa? Suçu dine atıp kaçmak kolayımıza mı gelmekte? Gerçekten kolayımıza gelmekte dini suçlamak. Bazı feminist dernek ve kuruluşlar din yani İslâmiyet’i özgürlüklere engel görüp, dindarları da yobazlıkla yaftalayıp, bayrak açmaktalar özgürlük adına!  Özenmekteler Avrupalılara, onların özgürlüklerine. Oysa ta ortaçağdan beri Müslüman kadınların sosyal hayatı, mal ve mülklerinin olması ve mallarını kendilerinin idare etme hakkını da kendi ellerinde bulundurmaları hem derebeyi eşlerini hem de Avrupa’daki diğer kadınları imrendirmekteydi. Müslüman kadınların özgürlüğüne gıpta ile bakmaktaydı Avrupa’lı hem cinsleri!

Şimdi de bazı Müslüman kadınlar onlara imrenmekteler sınırsız özgürlük adına! Dinden gelen disiplin ve yasaklar sıkmakta onları. Farkında değiller özgür oldukça tutsaklıklarının. Farkında değiller Ortaçağ Avrupa’sındaki kadınlar gibi,   erkeklerin gizli egemenliği altına girdiklerinin, onların malı olduklarının. Süslenirken,  onların göz zevklerine uygun olarak açılıp saçıldıklarının. Prezantabl kadın eleman ararken erkek patronlar, sorgulanmamaktadır neden? Neden prezantabl? Dürüst değil, sade değil, bilgili değil de prezantabl? Neden?

prezentabl

Bu sorunun cevabını Sayın Öznur Cevher,  “Reklamda Kadın İmgesi” adlı yüksek lisans tezinin  29. Sayfasında şöylevermekte: Kadınların güzel, çekici, genç kadın olarak sunumu daha çok başkalarını etkilemek ve ikna etmek amacını taşımaktadır. Özellikle erkeklerin hedef kitle olduğu reklamlarda kadınlar, bedenini sergileyen, çıplak, reklama bakanın seyirlik nesnesi olarak yer almaktadır. “Reklam erkekleri hedefliyorsa, kadın teni, erkeğin içini gıcıklamak, cinsel, ilgi uyandırmak ve bu tepkileri marka ile özdeşleştirmek için gösterilir. Kadının, erkeğin seyrine sunulduğu reklamlarda kadınlar hem seyirlik nesneye hem de ürün ile alınıp satılan metaya dönüşmektedir. Kadınların sadece teni reklamlarda erkekleri etkilemek için kullanılmamaktadır. Örneğin saçları, dudakları, elbiseleri, beden duruşları bile karşı tarafa cinsel iletiler aktarmak amacıyla kullanılmaktadır. Örneğin,  şampuan reklamında kadının güzel saçları, erkeği kendinden geçirmekte ve kadın erkek arkadaşına istediği her şeyi yaptırmaktadır. Ancak kadınlar, bu sunum biçimiyle sadece erkekleri değil hem cinslerini de etkilemektedir. Reklama bakan kadınlar, reklamda yer alan kadınla kendini özdeşleştirmekte onun gibi olmak istemektedir. “İmgesel kimlik üreticileri olan reklam yazarlarına göre kadınlar en iyi tüketicilerdir: özellikle güzellik ürünlerinin satış kampanyalarında kadın bedeni, sergilenmek üzere süslenmeye hazır bir meta olarak görüldüğü için kadın, bedenini önce kendisine sonra da erkeğe beğendirmekle adeta yükümlüdür.” Özgürlük adına soyunan veya giyimiyle, süsüyle davranışıyla ilgi çeken, prezantabl ve modern kadının erkekler tarafından nasıl meta haline getirildiği bu tezde açık açık belirtilmiş. Firmalar satış yapabilmek için kadınları kadınların cinselliğini prezantabl masumiyeti altında kullanmakta, sömürmektedir. Bu hanımlar da gerek farkına vararak gerek farkında olmadan onların emellerine çanak tutmaktalar, beyinlerine pompalanan özgürlük adına! Dindar Müslüman hanımlar da bedenleriyle değil, ilim ve sanatlarıyla, yaptıklarıyla anılmak ve erkekler arasında serbestçe hareket edebilmek, onların cinsel hazlarına alet olmamak için,  İslâmiyet’in koyduğu mahremiyet sınırlarına riayet ederek örtünmekteler özgürlük adına!  Kaçmaktalar namahremden, erkeklerden. Daha doğrusu mecbur kalmadıkça tokalaşmayarak veya yabancı erkekle baş başa kalmayarak, tesettürüne riayet ederek, davranışlarına yön vererek, belli disiplinler altında bazı modernlere, laik ve feminist olduklarını iddia edenlere göre çağdışı bir uygulama olan (!) haremlik- selamlık yapmaktalar. Oysa kadınlar başlarını açsa, çekiciliğini kullansa, prezantabl olup, erkeklerin başını döndürse bir o kadar özgürdür onlara göre! Çağdışı denilen bir uygulama: Haremlik-selamlık ya da Kaç-göç. Özgürlük adına! Aslolan özgürlüklerin dinle, kanunla, hukukla sınırlandırılmasıdır. Yoksa toplumlarda kargaşa çıkar. Çünkü herkes sizin koştuğunuz özgürlüğün peşindedir ve sınırsız özgürlük istemektedir. Böylece özgürlük ve modernlik adına, Avrupalılaşmak adına, kişiler dinden uzaklaştırılırlarsa, ahlak yozlaşması yaşanır. Kimin eli kimin cebinde, belli olmaz. Sağlıklı nesiller yetişmez. Gayri meşru ilişkiler ve bunun sonucu doğan gayri meşru çocuklar, incinen, incitilen, meta, mal, cinsel obje haline getirilen kadınlar, acılar, intiharlar, bunalımlar… Özgürlük adına esiri olunur cinselliğin, şehvetin, hazların ve de paranın.

koşan

Sınırsız özgürlük var dünyada sınırsız! Nereye baksanız özgür insanlar. Başınızı çevirin hele bir bakın o yuvarlak küreye! Playboy dergileri, ondan aşağı kalmayan diziler, bir onlarla yarışan sinemalar, gazeteler, reklamlar, internet siteleri… Bu sınırsız özgürlüğü tatmak isteyen kadınlar, erkekler. Bu özgürlüğe koşanlar! Nihayet bir gazetede karşı karşıya geldiler. Ortada kırmızı bir çizgi. Özgürlük çizgisi! Bir tarafta “Çıplak gel, giydiğini götür” kampanyasına katılıp, iç çamaşırıyla görüntülenenler, diğer tarafta İsrail’in Tel Aviv kentindeki bir otobüs hattında kadınlar ile erkeklerin birbirinden ayrı oturmaları uygulamasını isteyen kadınlar, erkekler. Yarış hâlâ devam etmekte. Büyük bir yarış bu. Yarışmacılar kadın ve erkekler. Sınırsız özgürlüğe koşmaktalar. Sınırsız özgürlüğün peşindeler. Ab-ı hayat gibi. Ölümsüzlük gibi. Herkesin özgürlük anlayışı farklı. Kimi üzerindeki kıyafetleri çıkarıp atmakta özgürlük adına, kimi de giyinmekte onları özgürlük adına! Dünyanın bile sınırları çizilmişken, özgürlüğün sınırları çizilememekte. Sınırsız özgürlük, ilerici olma adına, modernlik adına!

FATMA TOKSOY

KAYNAKLAR

  • Kitabı Mukaddes, İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi, 1976.
  • Rabbi Aaron Parry, Talmud Nedir? Çev. Estreya Seval Vali, İstanbul: Gözlem Gazetecilik ve Yayın A.Ş., 2005, s.s. 198-223.
  • Nuh Yılmaz, Yahudi ve Hristiyan Kutsal Metinlerinde Kadının Başını Örtmesi, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, 2007].
  • Hakkı Şah Yasdıman, Yahudiliğin Erken Dönemlerindeki Örtünme Geleneği Üzerine Bir İnceleme, Marife: Bilimsel Birikim, 2005, cilt: V, sayı: 1, s.s. 33-54.
  • Hakkı Şah Yasdıman, Hıristiyanlığın Mimarı Pavlus’un Kadınların Örtünmesiyle İlgili Sözleri Üzerine bir Değerlendirme, Marife: Bilimsel Birikim, 2002, cilt: II, sayı: 2, s.s. 7-18.
  • Öznur Cevher, Reklamlarda Kadın İmgesi, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı, 2008], s.s. 26-30.
  • Hasan Ali Gökdemir, Hıristiyanlıkta kadın, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, 1994].
  • Hatice Tiryaki, Reformist Yahudilik, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006], s.s. 71-72.
  • Seyyar Suleymanov, Tevrat’taki Emir ve Yasakların Tespit ve Tahlili, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Anabilim Dalı, 2008] s.s. 69-158.
  • Pınar Gerçek, Kadın Giyiminde Örtünme Konulu Eser Çalışması, [Tez, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sahne Dekorları ve Kostümü Anasanat Dalı, 2008], s.s. 6-38.
  • Emine Atay (Yılmaz), Hristiyanlıkta Aslî Günah İnancı, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Anabilimdalı, 2005].
  • Celil Kiraz, Kur’an’da Ahlak İlkeleri –Tevrat, Zebur ve İncil’le Mûkayeseli Bir Çalışma, [Tez, Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, 2005], s.s. 169-199.
  • Andree Michel, Feminizm, Çev. Şirin Tekeli, İstanbul: Kadın Çevresi yayınları, 1984.

 Bu yazı Seyyide Dergisi ve Milli Gazete ‘de  yayınlanmıştır.

koşuyor


Leave a comment